www.vitaminex.blogspot.com

ORGANİK ÜZERİNE




Sağlıklı olduğu için;


Organikler, kimyasalların neden olduğu sağlık problemlerinden uzak tutar.

Besleyici olduğu için;

Organik yiyecekler, çok daha fazla vitamin, mineral ve enzimler içerir.

Lezzetli olduğu için;

Organik yiyecekler doğanın verdiği gerçek lezzetlerdir. Doğal lezzetlerin eşsiz keyfini yeniden yaşamak ve çocuklarınıza da yaşatmak için organik yiyecekleri tercih etmenizi öneriyoruz.

Doğa Dostu olduğu için;

Organik tarım, ekolojik sitemin korunması demektir. Doğal yöntemlerle yapılan tarım toprak erozyonunu, yeraltı sularının kirlenmesini önler, yeryüzündeki tüm canlıları korur. Çiftçi ve tarım işçilerinin haklarını gözetir.Organik olmayan modern tarım yöntemlerinde fosil bazlı yakıtlardan elde edilen sentetik maddeler kullanılır. Oysa organik tarımda bitkileri büyüten toprağın kendi bereketi ve insanın emeğidir.Organik, geleceğe dönük YENİ BİR DÜNYA, SAĞLIKLI BİR YAŞAM DEMEKTİR.

Organik Tarım Nedir ?
Zirai üretimde kullanılan kimyasalların (ilaç, gübre gibi) olumsuz etkilerinin insan ve toplum sağlığı üzerindeki zararları artarak kendini hissettirmeye başlamıştır. Tüm bu olumsuz etkilerin ortadan kaldırılması amacıyla kimyasal gübre ve tarımsal savaş ilaçlarının hiç ya da mümkün olduğu kadar az kullanılması, bunların yerini aynı görevi yapan organik gübre ve biyolojik savaş yöntemlerinin alması temeline dayanan Ekolojik Tarım Sistemi geliştirilmiştir.

FAO ve Avrupa Birliği tarafından konvansiyonel tarıma alternatif olarak da kabul edilen bu üretim şekli değişik ülkelerde farklı isimlerle anılmaktadır. Almanca ve Kuzey Avrupa dillerinde “Ekolojik Tarım”, Fransızca, İtalyanca ve İspanyolca’da “Biyolojik Tarım”, İngilizce’de “Organik Tarım” , Türkiye’de ise "Ekolojik veya Organik Tarım" eş anlamlı olarak kullanılmaktadır.

Organik gıdalar, bitkisel ve hayvansal gıdaları içerir.

Organik gıdalar, hiçbir yapay koruyucu, renk verici, parlatıcı veya diğer katkı maddeleri kullanılmadan işlenmiştir.Gündemde olan organik tarım ve organik tarımla üretilen ürünler, özel ve farklı teknolojilerle yetiştirilen ürünlerdir. Organik tarımla üretilen ürünler BIO ürünlerdir.

- BIO ürünler, sanayii bölgelerinden uzak özel çiftliklerde yetiştirilirler. Bu çiftliklerin havası ve toprağı sürekli kontrol altındadır.

- Gübre olarak doğal gübre kullanılır.

- Sulamada kullanılan su, her aşamada denetlenen bir sudur.

- Ürünlerin yetiştirilmesinde hiçbir şekilde kimyasal ilaç kullanılmaz. Tarlaları böcek ve benzeri zararlı maddeler sardığında o zararlı maddeleri yiyen ve yok eden başka zararsız böcekler tarlaya salınır.

- Ürünlerin yetiştirilmesinde hormon kesinlikle kullanılmaz. Organik tarımla yetiştirilmiş BIO ürünler, HORMONSUZ ürünlerdir.

- Ürünler besin değerleri açısından en uygun zamanlarda toplanır.

Organik Tarım, ekolojik sistemde hatalı uygulamalar sonucu kaybolan doğal dengeyi yeniden kurmaya yönelik, insana ve çevreye dost üretim sistemlerini içermekte olup, esas olarak sentetik kimyasal tarım ilaçları, hormonlar ve mineral gübrelerin kullanımını yasaklaması yanında, organik ve yeşil gübreleme, münavebe, toprağın muhafa-zası, bitkinin direncini artırma, doğal düşmanlardan faydalanmayı tavsiye eden, bütün bu olanakların kapalı bir sistemde oluşturulmasını öneren, üretimde sadece miktar artışının değil aynı zamanda ürün kalitesinin de yüksel-mesini amaçlayan alternatif bir üretim şeklidir.

Organik Tarım; üretimde kimyasal girdi kullanmadan,üretimden tüketime kadar her aşaması kontrollü ve sertifi-kalı tarımsal üretim biçimidir. Organik tarımın amacı; toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığını korumaktır. Sağlıklı bir gelecek buna bağlıdır

Dünya ticareti 1970'li yıllarda başlamış olan ekolojik tarımdaki gelişmelere uygun olarak, Avrupa orijinli firmalar Türkiye'deki firmalardan ekolojik ürün talebinde bulunmuş ve böylece 1984-1985 yıllarında ülkemizde ekolojik tarım başlamıştır. Bu yıllarda Türkiye ‘nin geleneksel ihraç ürünlerinden kuru İncir ve kuru Üzüm ile Ege bölge-sinde gerçekleştirilmiştir. Daha sonra bu ürünlere kuru Kayısı, Fındık gibi ürünler de katılarak farklı bölgelerimize yayılmıştır.İlk yıllarda Avrupa kökenli bazı firmalar kendi ihtiyaçları olan ürünleri anlaşmalı çiftçilerle yetiştirmek ve elde edilen ürünleri Türk ihracatçıları vasıtasıyla kendi ülkelerine ithal edebilmek için Türkiye'de ekolojik üretim projeleri tesis etmişlerdir. İlk yıllardaki bu ekolojik üretim faaliyetlerinin danışmanlık, teftiş ve sertifikasyon gibi vazgeçilmez esasları tamamıyla yabancı kişi ve kuruluşlarca yerine getirilmiştir. 1990'lı yılların başında bu konularda az sayıda da olsa Türk uzmanlar yetişmişler ve yabancı firmaların ülkemizdeki temsilciliğini yapmaya başlamışlardır. Ekolojik Tarım hareketini sağlıklı bir şekilde gerçekleştirmek amacıyla 1992 yılında Ekolojik Tarım Organizasyonu Derneği (ETO) kurulmuştur. Aynı yıl içinde İzmir'de yapılan "2. Akdeniz Ülkelerinde Ekolojik Tarım Konferansı", ETO tarafından organize edilmiştir.Bu şekilde ekolojik tarım alanında ülkemizde yeni bir süreç başlamış olup, İzmir bu hareketin merkezi durumuna gelmiştir. Günümüzde yaklaşık 92 değişik üründe, 46.523 bin hektarlık arazi üzerinde 12.275 kadar üretici 168.306 ton ekolojik üretim yapmaktadır. Gümrük mevzuatındaki bazı problemler nedeniyle ekolojik tarım sektörünün dışsatım yoluyla ekonomiye katkısı net olarak bilinmemekle birlikte yıllık 150 milyon dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir.


Organik gıdaların, tüketiciler nezninde en büyük handikapı şüphesiz bu fiyat farkı olmaktadır. Bunun sebebi, maa-lesef organik gıda ve tarımı, tüketiciler tarafından da, kamu tarafından da gerekli ve yeterli desteği henüz alama-mış olmasıdır.Tüketiciler tarafından alamaması, pazarda yüksek bir talep oluşturamamasından kaynaklanmaktadır. Bunun iki önemli sebebinden söz edebiliriz. Birincisi bilinçsiz oluşu, ikincisi de fiyat farkının alım gücüne menfi etki yapma-sıdır. Talep azlığından dolayı Organik Gıda üreticileri, bu işi küçük çaplı tarlalarda yapmakta ve dolayısı ile geniş topraklarda kitle üretimi yapan üreticilerle maliyet konusunda boy ölçüşememektedir.

ŞEKER HASTALIĞI VE DİYET


Halk arasında "Şeker Hastalığı" olarak bilinen Diabetes Mellitus, bulaşıcı olmayan hastalıkların salgını olarak görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Türkiye'de yaklaşık 2.5 milyon, dünyada 150 milyon diyabetli nüfus bulunduğu, böyle giderse 2025 yılında bu rakamların 2'ye katlayacağı tahmin edilmektedir.


Diyabet, pankreastan salınan insülin hormonunun mutlak ya da göreli yetersizliği sonucu gelişen rahatsızlıklar dizisidir. Avrupa'da körlük nedenleri arasında 1. sırada yer almaktadır. Koroner kalp hastalığından ölümlerin %75'inin, bacak amputasyonlarının %50'sinin nedeni, böbrek hastalığının en önemli sebebi yine şeker hastalığıdır. Ancak şu gerçeği göz ardı etmemek gerekmektedir. Kontrol altında tutulan diyabet, ortalama yaşam süresini uzatmakta ve yaşam kalitesini arttırmaktadır. Çünkü diyabetlilerin dikkat edeceği 4 temel konu vardır: Eğitim, diyet tedavisi, egzersiz ve ilaç tedavisi. Yurt dışında yayınlanan bir deklarasyonda; "diyabette ihmalin bedeli, eğitimin maliyetinden ağırdır" şeklinde bir yorum yapılmıştır. Peki beslenme konusunda hangi ilkelere dikkat etmek gerekmektedir:



. İdeal vücut ağırlığına ulaşılmalı ve o kiloda kalınmalıdır.
. Sık sık, azar azar (3 ana, 3 ara öğün şeklinde) beslenilmeli ve öğün atlanmamalıdır.
. Öğün araları 2.5 - 3 saat kadar olmalıdır. Hep benzer saatlerde beslenmeye özen gösterilmelidir.
. Şeker ve şeker içeren (reçel, çikolata, pasta, meşrubat, tatlı gibi) tüm besinlerden kaçınılmalıdır.
. Kompleks karbonhidratlara öncelik verilmelidir (örnek: Kurubaklagiller, tam tahıllar).
. Tek başına meyve veya taze sıkılmış meyve suyu tüketilmemeli, yanında mutlaka protein içeren bir besin bulunmalıdır.
. Süt, yoğurt ve peynirin yarım yağlı, hatta yağsız (light) olanları tercih edilmelidir.
. Kırmızı et yerine, beyaz ete (balık, hindi, tavuk) öncelik verilmelidir. Ancak beyaz et de olsa aşırıya kaçılmamalıdır.
. Etlerin görünen yağları, tavuk ve hindinin derisi ayrılmalıdır.
. Et içeren yemeklere ilave olarak yağ eklenmemelidir.
. Sebze yemekleri az su ile pişirilmeli, yemeklerin yağlı suları tüketilmemelidir.
. Kızartma, kavurma işlemleri yerine; haşlama, ızgara, buğulama ve fırında pişirme yöntemleri tercih edilmelidir.
. Yumurta farklı günlerde olmak koşulu ile haftada en çok 2 adet tüketilebilir. Kıymalı, pastırmalı, sucuklu veya tereyağlı olarak pişirmek yerine; haşlama, menemen veya çılbır şeklinde hazırlamak çok daha sağlıklı olacaktır.
. Doymuş (yani kötü) yağ içeren margarin ve tereyağından uzak durulmalı, doymamış yağ içeren bitkisel sıvıyağlar tercih edilmelidir.
. Zeytinyağı ve diğer bitkisel sıvı yağlar kombine bir şekilde kullanılmalıdır. Ancak unutulmamalıdır ki, katı da olsa sıvı da olsa 1 gram yağ 9 kkal enerji içermektedir.
. Sofraya tuzluk getirilmemeli, yemeklerin tadına bakmadan tuz eklenmemelidir.
. Alkol alınmamalı, gerekirse sosyal bir şekilde - yemekle birlikte - tüketilmelidir.
. Lifli (posalı) besinler, midenin boşalma hızını ve ince bağırsaklardan glikoz emilimini yavaşlatarak kan şekerini dengelemektedir.


Aynı zamanda kan kolesterolü ve kan basıncını da arzu edilen seviyelerde tutmaya yardımcı olmaktadır. Midede, su ile birlikte şişerek tokluk hissi vermektedir. Bu nedenle lifli besinlerin tüketimi arttırılmalıdır.


Lifli besinler:
o Kurubaklagiller (kuru fasulye, nohut, mercimek, soya fasulyesi, kuru barbunya)

o Kepekli tahıllar (esmer ekmek, bulgur, kepekli pirinç / makarna / erişte / un)

o Sebze ve meyveler (kabukları ile yenilebilenler mümkünse soyulmadan)

Beslenme alışkanlıkları kalp - damar hastalıkları, hipertansiyon, diyabet, kanser gibi pek çok hastalıkta önemli rol oynamaktadır. Yüksek oranda sebze ve meyve tüketimi birçok kronik hastalıktan korunmada etkili olmaktadır.


Sebze ve meyve tüketimi ile kalp - damar hastalıkları, bazı kanser türleri, inme, diyabet, Alzheimer hastalığı, katarakt ve yaşla ilintili fonksiyonel kayıp riskinin azalması arasında kuvvetli bir ilişki vardır. Bu etkilerin sebze ve meyvelerin içerdiği diyet posası, folat, potasyum ve Beta - karoten, C vitamini, E vitamini gibi antioksidan etkinlik gösteren biyoaktif fitokimyasal bileşenlerden kaynaklandığı vurgulanmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü günde 5 - 9 porsiyon sebze ve meyve tüketimini önermektedir. Bu nedenle her ana öğünde sebze veya meyve yenilmesine önem verilmelidir.

* Şeker hastalarının oruç tutmaları önerilmemektedir


ORGANİK BESİN NEDİR



Organik gıdalar, basit olarak, yetiştirilmesinde ve işlenmesinde, genetik mühendisliğin, yapay ve benzeri gübrelerin, böcek ilaçlarının, yabani ot ve mantar öldürücü ilaçlarının, büyütme düzenleyicilerinin, hormonların, antibiyotiklerin , koruyucuların , renklendiricilerin, katkı maddelerinin, kimyasal kaplama ve parlatıcı maddelerinin ve kimyasal ambalaj malzemelerinin kullanılmadığı gıda maddeleridir. Organik gıdalar, bitkisel ve hayvansal gıdaları içerir.


Organik gıda ve Tarımının En temel Avantajları Nelerdir?


En önemlisi, zırai ilaçlardan arınmış olduğunu biliyoruz. Ayrıca, bu terim, asgari üç yıl için, bu ürünlerin hiçbir zirai ilaç veya kimyasalın kullanılmadığı tarlada yetiştirildiği gerçeğini de işaret etmektedir. Organik gıdalar, hiçbir yapay koruyucu, renk verici, parlatıcı veya diğer katkı maddeleri kullanılmadan işlenmiş ve paketlenmiştir.


Satışa arz edilmiş bir gıda maddesinin Organik olup olmadığını nasıl bileceğiz?


Bugün Dünyada pek çok ülke bu sorunu çözmüş bulunmaktadır.Yetkili kamu kuruluşu ya da kamudan yetki almış bir Sivil Toplum kuruluşu, bu ürünlere sertifika vererek, tüketicinin haklarını koruma altına almaktadır.Bir çiftçinin organik gıda ve organik tarım sertifikası alabilmesi için bu yetkili kuruluşun kontrol ve denetimini kabul etmiş olması gerekir.Bu denetimi kabul eden çiftçi tarlasında hiçbir zirai ilaç, kimyevi gübre, hormon veya antibiyotik ve ürünü işlerken veya paketlerken de hiçbir koruyucu, parlatıcı, renklendirici ve benzeri katkı maddesi kullanmayacağını kabul etmiş olacaktır. Ayrıca toprağın sağlığını ve verimliliğini sürdürebilmesi için tektip kültür tarımı yerine, her yıl uygun bir ürün çeşidini ekerek ekolojik dengeyi ve toprağın besin değerlerini zenginleştirecek çeşitlilik ilkesini kabul etmiş olacaktır.Bütün bu kabul edilecek şartların yerine getirilip getirilmediği sıkı bir denetim ve kontrolden sonra gerekli sertifika verilebilecektir.Bugün dünyanın pek çok ülkesinde bu sistem sağlıklı bir şekilde çalıştırılmaktadır.Türkiye’ye gelince Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı bir çalışma başlatmış bulunmaktadır. Ancak, henüz tüketiciye dönük sertifikalama olayı yaygınlık kazanmış bulunmamaktadır.




Organik gıdalar, alışılmış sistemle üretilen gıdalardan niçin daha pahalı satılmaktadır?


Organik gıdaların, tüketiciler nezdinde en büyük hendikapı şüphesiz bu fiyat farkı olmaktadır. Bunun sebebi, maalesef organik gıda ve tarımı, tüketiciler tarafından da, kamu tarafından da gerekli ve yeterli desteği henüz alamamış olmasıdır.Tüketiciler tarafından alamaması, pazarda yüksek bir talep oluşturamamasından kaynaklanmaktadır. Bunun iki önemli sebebinden söz edebiliriz. Birincisi bilinçsiz oluşu, ikincisi de fiyat farkının alım gücüne menfi etki yapmasıdır. Talep azlığından dolayı Organik Gıda üreticileri, bu işi küçük çaplı tarlalarda yapmakta ve dolayısı ile geniş topraklarda kitle üretimi yapan üreticilerle maliyet konusunda boy ölçüşememektedir.Ancak bugün dünyada sevindirici bir gelişmedir ki. Gün be gün zirai ilaç ve kimyasalların, işleme esnasında kullanılan katkı maddelerinin insan sağlığında meydana getirdiği tahribatları öğrenme ve bilinçlenme hızı büyük artış göstermektedir.Kamu yönünden gerekli desteği alamaması konusuna gelince malesef devletler bugüne kadar gelmiş mevcut tarıma pek çok ve büyük mali yekünler tutan yan hizmetlerin maliyetini bu tür üretim yapan çiftçilere yansıtmamaktadır.


Pek çok araştırma, ıslah birimleri, ürün destekleme fonları vs. gibi avantajlar, henüz yeni yeni şekillenen organik gıda üreticilerine yansıtılamamıştır. Bu da zaten küçük üretim hacimlerinde, daha yüksek maliyetlerle çalışan organik gıda üretiminde birim fiyatlar henüz rekabet edecek seviyede olmayı engellemektedir.Ancak biz inanıyoruz ki tüketici kitlenin kısa zamanda mevcut gıda sisteminin tehlikelerinden kendisinin ve çoluk çocuğunun sağlığını korumasının çok önemli olduğu bilinci süratle hız kazanacaktır.